3 Ağustos 2011 Çarşamba

Ben Küçükken

Oğlum henüz 3.5 yaşında ama bir başlıyor anlatmaya ben küçükken diye;

Küçükken İnci değilde ici diyormuş. Yemeğini hiç yiyemiyormuş. Dişleri yokmuş. koşamıyormuş. Televizyonu açamıyormuş. Ade ade diyormuş. Daha bunun gibi bir sürü şeyi sıralıyor. Şimdi büyümüş adam olmuşta bana küçüklüğünü anlatıyor. Daha dün gibi ultrasonda ayaklarını sevişimiz. Eşimle sana benziyor bana benziyor şakalaşmalarımız. Karnımdaki hareketlerini izleyişimiz. İki adım attı diye ağzımız kulaklarımıza varırdı. İlk anne demesi inanılmazdı.  

Hayat bir tren misali dur durak bilmeden hep ileri hep ileri. Bu hengame telaşe içinde ben ne zaman büyüdüm. Ne zaman anne oldum. Ne zaman geçti gitti çocukluğum. Çocukluk diyince; 

Benim çocukluğumun bir bölümü köyde geçti. Daha dün gibi aklımda, elma ağaçlarına tırmanışım. Rahmetli babaanneme çaktırmadan arkadaşlarıma çağla toplayışım. Daha dün gibi aklımda, asfalt yola tebeşirle çizgi çizip oynadığım. Tebeşirle çizilen birde cüz vardı onu oynardık. Ne güzeldi benim çocukluğum. Saatlerce bıkmadan usanmadan ip atlardık. Şimdiki çocukların çok şanssız olduğunu düşünüyorum. Bilgisayar denen bir kutuya bağımlılar. Çok erken yaşta tanışıyorlar. Çağımız teknoloji çağı bundan kaçamazsın. Efe'nin daha şimdiden 20'ye yakın CD'si var. Hepsinin kendince bir adı var. Şimşek, dıkın, miki faye, köfteler, mambıl, kurtcuk, kediler... Benim çocukluğumda ne bilgisayar ne de cep telefonu vardı. Çok kıymetli bir siyah-beyaz televizyonumuz vardı. Saat 13:00 de kapanıyodu. Şimdi düşününce çok komik geliyor. İstiklal Marşımız ile açılıp aynı şekilde marşla kapanıyordu. Sadece hafta sonları çizgi film olurdu. Ama herşey daha kıymetliydi. Hep denirya çocukluğumuzdaki bayramlar daha farklıydı, güzeldi diye. Gerçekten de çocukluğumdaki bayramların tadı bir başkaydı. Bayramlık diye bir şey vardı mesala. O kıyafet eskirdi ama adı bayramlık kalırdı. Bide rahmetli Ömer Dede vardı. Her akşam çok güzel hikayeler anlatırdı. Annem mısır yapardı ya da kestane. Boyumu aşacak kadar kar yağardı. Açılan yollardan giderdik okula. Ne zaman geçti gitti çocukluğum. Birden çok yaşlandığımı hissettim. Ama her yaşın kendine göre güzellikleri var. Şimdide anne olmanın keyfini yaşıyorum. Allah ömür verirse bir zaman gelecek torunlarımla nine olmanın tadını yaşayacağım dimi ama:)

Oğlum, babası ve ben dün markete gittik. Tutturdu oyuncak diye. Gitti uzaktan kumandalı kepçe beğendi. Evde o kadar çok oyuncak var ki. Almak istemedik. Bu gidişle doyumsuz olacak. Paramız yok dedik. Elimzdeki para ona yetmez dedik. Bir şekilde ikna ettik, almadan çıktık. Sabah işe geleceğim kapıda beni yolcu ediyor bir taraftan da "Anne biz paramız az olduğu için mi oyuncak alamadık. Ben babanın dükkanına gideyim. Avuç dolusu para kazanayım. Oyuncağı alalım". Oyuncak almak için her zaman bir çözüm bulur. Daha bununla ilgili bir kaç tane daha hikayem var. Diğer yazılarımla paylaşırım artık.... İçimizdeki çocuk hep yaşasın...  
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder