14 Ekim 2011 Cuma

...acı biberle, ballı kaymak bir arada...

Kahvede hayat gibidir işte. Bazen acı bazen tatlı. Önemli olan kahveyi kiminle içtiğindir; doyasıya, samimi, içten, dostça... Dostlar hatırıma geldikçe hüzünlenirim bazen, vefasızız derim kendi kendime. Tutturmuşuz bir iş güç gidiyoruz bakalım. Bu koşuşturmaca içinde oğlumu bile kısıtlı görmek zorundayım. Eşimi, ailemi, dostlarımı, arkadaşlarımı... Bazen öyle yoğun oluyorum ki iş yerinde bile arkadaşlarımı görmeden, iki laf etmeden akşam oluyor. Aslında yoğun olmayı, çalışmayı, üretmeyi seviyorum. İnsanın yapacak bir şeyi olmamasından daha kötü bir şey yoktur. Boş olmak insanı bunalıma sokar, hasta eder hatta. Dengeyi iyi korumak gerekiyor. Çok çalışmakta sağlımızı, herşeyden önce ruh sağlığımızı bozar. Ne olacak şimdi işim var zamanım yok, zamanım var işim yok.:)))

Oğlumda hayatın zorlu yollarına alışmaya çalışıyor bu yaşında. Benimle birlikte çıkıyor evden, benim birlikte eve giriyor. Daha pazartesiden hafta sonunu saymaya başlıyor. "Bunu gittik" bir parmak kapanıyor, dört parmak açık. "Bunu gittik" ikinci parmak kapanıyor. Mesela bugün Çarşamba üçüncü parmakta kapanıyor. İki parmak açık. "Bunu gitcez" , "bunuda gitcezzzz tatillll" bir haftayı biricik oğlum böyle tamamlıyor. İnşallah geleceği parlak, akıllı, vatanına ve ailesine hayırlı bir evlat olur. Parlak bir geleceğe, sağlıklı düşünen gençlere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. İhtiyacımız olan okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve zekayı geliştirmektir. Cahillik çok zor şey. Düşmanın bile akıllısı daha hayırlı değilmidir.

 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivalinde “Sanatta Sosyal Sorumluluk” ödülünü Rutkay Aziz almış. Törende yaptığı konuşmayla büyük alkış almış.    

1979 ve 1980 yıllarında benim doğdum yıllarda sansür ve darbe nedeniyle yapılamayan film yarışmalarının ödüllerinin 30 yıl sonra sahiplerini bulacağını belirten Rutkay Aziz, bunun tüm dünyaya örnek olması gerektiğini vurgulamış:

''Umarım faşizm ve darbe döneminden geçen ülkelerin sinemacıları da bu örneği kendi ülkelerinde paylaşırlar. Dilerim bu ödülü hak etmişimdir. Ola ki moda deyimle 'bir döneklik' olursa, bu verdiğiniz ödülü özgürce geri alma hakkına sahipsiniz. Gerçek sanatçılar ülkesinin ve dünyanın gerçeklerine tanık olmakla yükümlüdür. Benim ülkemde tanık olduğum, hukukun üstünlüğünün yittiği, adaletsiz bir kalkınma girişiminin hızla yol aldığı, parasız eğitim pankartı açan öğrenci arkadaşımın 16 ay hapis yatması...

Dünyanın hiçbir ülkesinde kadın, çocuk bu kadar tacize, cinayete maruz kalmıyor. Dünyanın gerçeği, savaş çığlıkları, açlık, işgal, sömürü... Sinema, Şarlo'nun dediği gibi "bir barış sanatıdır ve kendi içindeki barış niteliğini koruyarak dünyaya katkı sağlayacaktır.”"

Dün izlediğim "kim milyoner olmak ister" yarışma programında Kenan Işık'ın söylediğinden de etkilendim. "Dünyanın geleceğine dair kararların altında siyasetçilerin değilde, sanatçıların imzası olsaydı hayat bambaşka olurdu". Ülkemizde sanata ve sanatçıya çok önem verilmiyor. Yazarların ve şairlerin çoğu hapse giriyor. Bu demek oluyorki bazı insanlar gerçeklerden rahatsız oluyor.

"Bilgi sahibi olmanın yolu sözle; sanat bellemenin yolu ise işledir" Atatürk'ün bu sözünde de dediği gibi araştırmacı olmak, işi ustasından öğrenmek gerekiyor. Ustalar yok oldukça kolu çolak, ayağı sakat, hastalıklı ve alil bir toplum olmaya devam ederiz.

Böyle bir dünyada yaşamak; ayaklarının üzerinde durmak, kişiliğini kaybetmeden onurlu bir şekilde hayatını devam ettirmek, ahlaklı olabilmek, hakkı-hukuku bilmek, bilgiyi doğru kaynaktan öğrenebilmek, kendi kararlarımızı verebilmek, kimsenin kuklası olmamak  gerekir. Geçmişimizden ders alıp aynı hataları tekrar etmeden daima ileriye yürümemiz şart.

İşte oğul; bu dünya böyle. Yanında ama uzak, büyürken fedekar, kararlarında yol gösterici ama engel değil, başarılarında sevinç, seviçlerinde katılımcı, heyecanlarında candan, aşklarında mahsun, yaşlılığımda özlem..       

Hayatın zorlu yollarında hep yanında olabilmek dileği ile.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder