19 Eylül 2011 Pazartesi

...sınıfları doldurduk...

Oğlum resmen bugün okula başladı. İçimdeki mutluluğu, hüznü, heyecanı, endişeyi anlatamam. Bütün duygularım birbirine karıştı. Büyüdüğü, okullu olduğu için çok mutluyum, ilk defa farklı bir ortamda bırakmanın da hüznünü yaşıyorum. Yemek yiyebilecek mi?, tuvaleti gelince söyleyebilir mi?, beni arar mı? diye endişeleniyorum.

Sabah bırakırken ilk başta gitmemi istemedi, sonra "biraz dur ondan sonra git" dedi, "ben seni özleyince mi geleceksin" diye sordu.:) Daha sonra baktı olacak gibi değil. Artık gerçeğin farkına vardı, arkadaşlarından da güç alarak "göyüşüyüz annecim" diyerek çok tatlı yumuşacık, içten bir öpücük kondurdu. Boğazıma bir düğüm geldi oturdu. Oğlumun bu kadar güçlü olması beni çok duygulandırdı. Sanki bana yardımcı olmak istermiş gibi; ben rahatım sen işine bak mesajı vermeye çalışır gibiydi. Sonra küçücük ahşap sandalyesine oturdu ve arkadaşlarıyla oyuna daldı. Bir ara öğretmeniyle göz göze geldik, sen hiç merak etme oğlun emin ellerde, artık oda bir birey ve onunda bir çevresi, hayatı var bakışıydı. Salaklaşmış bir şekilde okuldan çıktım, işime gelmek üzere. O yol ne ara bitti, ben nasıl işe geldim bilmiyorum. Soru işaretleri kafamda karman çorman oldu. 

Büyümek, birey olmak hayata ayak uydurmak zor be oğlum. Daha miniciksin, ellerin çok küçük.. Küçücük sevgi dolu yüreğinle hayata attığın ilk adım. Bir çok şeyi kendin yapacaksın. Alıştın tabi anneanne, anne her istediğini yapıyor. Yemeğini bile zahmet edip kendin yemiyorsun. "Ben yiyemem şimdi annecim, sen yediyiy misin? " yok artık. Ya aç kalacaksın ya da yemeğini yiyeceksin. Uyku saati geldiğinde pijamalarını giyeceksin. "Ben yoyuldum annecim sen giydiyiy misin?" yok öyle üç kuruşa beş köfte. Azmedeceksin o pijamayı kendin giyeceksin. İki bacağını pijamanın bir bacağına soksanda uğraşıp başaracaksın.:)) İşte sana hayat... Her şeyini kendin yapacaksın. Beklentin olmayacak, beklentin olmayacak ki azmin olsun. Kolaya alışma ki başarın olsun. Sırası geldiğinde öğretmenine isteklerini bildireceksin ki kendine saygın olsun. Arkadaşlarınla oyuncakları paylacaksın ki paylaşımcı olasın, bencil olmayasın. "O beniiiiiiim" demek yok artık. Tek başına değilsin, arkadaşların var. Parka gittiğimizde hiç tanımadığın bir çocuğa "benim hiç aykadaşım yok, benimle aykadaş oluy musun?" demene gerek kalmadı. Yirmi bir tane cıvıl cıvıl arkadaşın ve bir öğretmenin var artık. Ailenden başka insanlarla vakit geçireceğin, güveneceğin bir ailen.

Hergeçen gün büyüyorsun oğlum. Zaman nasıl da çabuk geçiyor. Daha dün "anne" dedin diye mutluluktan uçuyordum. Şimdi okula gittiğini anlatıyorum. İki adım attın diye akşamı bekleyememiş hemen babana haber vermiştim. Efe iki adım attı diye...

Daha dün annemizin
Kollarında yaşarken
Çiçekli bahçemizin
Yollarında koşarken

Şimdi okullu olduk
Sınıfları doldurduk
Sevinçliyiz hepimiz
Yaşasın okulumuz

Okul yurt güneşidir
Bize bilgiler saçar
Annemizin eşidir
Severek kucak açar

Okul insanlık yolu
Her yanı şeref dolu
Sevinçliyiz hepimiz
Yaşasın okulumuz

Eğitim yılı vatana, millete hayırlı, uğurlu olsun...

14 Eylül 2011 Çarşamba

Asker göndereme me...

Biz millet olarak gerçekten çok ilginciz. Çok içten, samimiyiz. Bir kere çok yürekliyiz; (bize bir şey olmaz, nolacak canım, yok yaa bir şey olmaz...) Kurallar bizi bağlamıyor yani, nasıl yapmak istiyorsak öyle yapıyoruz, içimizden geldiği gibi hareket etmeye pek meraklıyız.

Akşam mesai bitmiş, gün batmış eve gidiyoruz. Aşti yakınlarındayız. Önümüzde bir araba gidiyor ama araba demeye bin şahit lazım. Arabadan başka her şeye benziyor. Benim bildiğim arabanın koltuğunda oturulur. Camlar sonuna kadar açık onbeş-onaltı yaşlarında çocuklar camlara çıkmış oturuyor. Ana yol ve akşam trafiği. Beyin diye ne taşıyorlar anlamadım ki. Bazı şeyleri abartmaya çok meraklıyız. Hepi topu askerimizi uğurlayacağız. Asker uğurlamasında bile can kaybı yaşanan bir ülkeyiz, varmıdır bizim gibi acaba bilmiyorum. Asker uğurlaması var, sarılın silahlara allah allah allah savaşa gidiyoruz sanki. Sonra gazete manşetleri; "asker uğurlamasında nereden geldiği belli olmayan kurşunla...." Normal bir şekilde arabanın koltuğunda otursak, askerimizi sağ salim kötü olaylar yaşanmadan göndersek daha iyi olmaz mı?. Sessiz sakin gönderince askere mi almıyorlar? Böyle şaşalı gönderme organizasyonlarından dolayı askerde en yüksek rütbe mi veriliyor, sormadan edemiyorum. Eğlenmek, coşmak güzel fakat dozunu iyi ayarlamak gerekiyor. Çok zor insanlarız, zor bir milletiz. Anlayıp dinlemek yok, öncelikle itiraz ederiz, kuralları çiğneriz, tartışmaya girmekten çekinmeyiz, kavga etmek en büyük zevklerimiz arasındadır. Yakın zamanda Ulusta bomba patlatılmıştı. Tekrarı ülkemizin hiç bir köşesinde yaşanmaz inşallah, çok sayıda kişi yaralanmış ve ölmüştü. Polisler güvenlik önlemi almışlar, şerit çekmişler. Bir taraftan da insanlarımıza anlatıyorlar ikinci bir bomba ihtimaline karşı olay yerinden uzaklaşmaları gerektiğini, ama yok. İlla güvenlik şeridine kadar gelecek, illa bir şeyler görecek. Çok meraklı bir milletiz. Trafik kazası olur bir sürü kişi hemen toplaşır, yorumlar yapılır. Kaza yapan insanlar karga tulumba arabalara konulur. Çok aceleci bir milletiz, yardımseveriz ama bilinçsiz..Düşünmeden karar veriyoruz.

Oğluma elimden geldiğince her şeyin en iyisini, en doğrusunu öğretmeye çalışıyorum. İmkanım elverdiği sürece de iyi bir eğitim almasını sağlayacağım. Eğitim şart. Eğitim, eğitim, eğitim illaki de eğitim. Efe'yi arabanın önüne oturtmuyoruz, kapıları kilitli tutuyoruz, araba koltuğu kullanıyoruz. Efe'ye de; koltukta oturmamak için itiraz ederse, bu şekilde güvenli olacağını anlatıyoruz. camı açmasına izin vermiyoruz. Şimdi bu çocukları arabada o şekilde görünce çocuk bir afalladı "annecim neden arabanın dışına oturmuşlar?" Efe bunun yanlış olduğunu anlıyor ve biliyor. Şimdi acaba Efe büyüyünce aynı hareketi yapar mı? Bu çocukların ailesi de eminim bu şekilde yetiştirmemiştir. Mutlaka doğruyu, yanlışı öğütlemiştir. Ama neden şimdi bu şekilde uygunsuz davranıyorlar?, bir yerde hata yapıyoruz o zaman. İyi bir gelecek için, yarınımızın gençleri olacak çocuklarımızı en doğru nasıl yetiştirmeliyiz? Bu durumda öncelikle ailelerin doğru eğitim alması gerekiyor, eğitimli insanların çocukları da daha iyi yetişecektir.

Eğitim demişken oğlum dün anaokuluna başladı. İlk gün olmasına rağmen çok rahattı. Öğretmenide çok iyi, umarım iyi anlaşırlar, inşallah iyi başlar ve iyi bir eğitim hayatı olur. Şükran Öğretmen ve yirmi iki öğrenci. Oğlum tomurcuklar sınıfında. Hepsi birbirinden güzel. Yarınlarımız.. hepsi birer açmış çiçek olarak ilkokul hayatına başlayacak. Hayırlısıyla oğlumun okul maceralarını yazarım artık.

Huzur dolu günlere..     

12 Eylül 2011 Pazartesi

Giden bayramdı

Bir bayramı daha güzellikleriyle geride bıraktık. Benim için güzeldi. Sonuçta tatildeydik, eşimin memleketinde. Hem dinlenmeye zaman ayırdık, hem de büyükleri ziyaret ettik. Bizim gitmemize çok sevindiler, o heyecanı, mutluluğu anlayabiliyorsun. Anneannesi, dedesi, babaannesi... Gençken çok fark edemiyoruz ama hayat sona yaklaştıkça daha bir farklı oluyor her şey. İnsan yaşlanınca daha çok ihtiyaç duyuyor bu tarz şeylere, hayatın kıymetini, sevdiklerinin değerini daha iyi anlıyor. Anneannesinin her lafında şiveli bir şekilde "annen gurban olsun" demesi de çok hoştu. Samimi ve içten. 

Bayram ne demek ti. İnsanların kalplerindeki çarpıntı, gözlerindeki ışıltıydı. Dumanı tüten bir böreğin tadındaydı bayram. Çocukken oynadığın mahallenin sokaklarıydı bayram. Topladığımız şekerleri saymaktı. Önce çikolataları yemekti bayram. Uzun zamandır görmediğin bir büyüğüne sıkıca sarılmaktı bayram. Sevinçten ağlayan annenin gözyaşıydı bayram. Cümbür cemaat yapılan sabah kahvaltısıydı bayram. Akşam tüm sülalenin toplanıp kahkalar eşliğinde yemeğiydi bayram. Küçük bir çocuğun yüzündeki gülümsemeydi. Tüm harçlıklarımızı sonuna kadar harcamaktı bayram. Çata pat alıp keyiflenmekti. Erkek çocukların kız kaçıran alıp mahallede kızları bağırış çağırış kaçırmasıydı:)) Sıfır km bir ayakkabıydı bayram. Giymeye kıyamadığın kıyafetti. Bir sonraki bayrama sağlıkla kavuşma dileğiydi. Tanıdık tanımadık her kapıyı çalabilmekti. Çocukların hep bir ağızdan "iyi bayramlaaaaaaaaarrrr" demesiydi. Sanki hiç temizlenmemiş gibi iş yapmaktı bayram. Şerbeti yeni dökülmüş tatlıydı..... 

Trabzon Maçka'da fındık zamanıydı. Bir kısım bayram öncesi tamamlamış toplama işini, bir kısım bayram sonuna bırakmış. Her evin önünde fındık vardı. Dünyada fındık alanlarının yüzde sekseni ülkemizde bulunuyormuş. Fındığın önemli bir kısmı da ihraç ediliyormuş. Ülke ekonomisine katkıları çokmuş yani. Boş duran insan yok. Yaşlı, genç herkes çalışıyor. Karadeniz insanı çok çalışkan. Bahçelerinde mısır, fasulye, lahana, pazı.. daha bir sürü şey yetişiyor. Yeşilin her tonunu görmek mümkün. Herşey doğal ve taze. Köy hayatı gibi yok valla. Temiz hava her şeye değer. Kendimce bol bol nefes egzersizleri yaptım. Ciğerlerim de bayram etmiştir. Köy hayatı hep cazip gelmiştir bana. Daha sakin, koşturmaca yok. Tamam orda da iş var, çalışma var ama zamanında var. Şehir hayatı bunaltıcı ve yorucu. 

Uzun Göl ve Karaca Mağarası görülmeye değerdi. Uzun Göl'e ikinci gidişim, çok seviyorum orayı. Yorucu ve bunaltıcı iş hayatından sonra çok iyi geliyor, dinleniyorum. Çok iyi dinlendim. Hava sisli, yağmur çiseliyor, sessizlik hakim, faytonla gezme imkanı var, bisiklet kiralayabiliyorsun... Karaca Mağarası'na ilk gidişim. Okul yıllarında Coğrafya dersinde kitapta görmüştüm. Yakından görmek, mağaranın içine girmek ayrı bir keyifti. Karaca Mağarası'da onbeşmilyon yılda oluşmuş bir yer. İçinde canlı yaşayamazmış. Tesadüfen çobanlar bulmuş. İçeride resim çekmek yasak; sarkıtlar, dikitler ve sütunlar çok hassas oldukları için izin verilmiyor. Manzara süperdi. Oğlumunda pek hoşuna gitti. Çok ilginç geldi ona. Ertesi gün tekrar gitmek istedi o derece yani.

Gezmenin, tatilin kötüsü olmaz. İyi oldu, bayramlar artık tatilden sayılıyor. Çalışanlar için bayram demek tatil demek. Maraton başladı, bir sene çalış dur. Neyse iş güç olsun, sağlımız yerinde olsun da çalışalım. Çalışan demir pas tutmaz. Işıl ışıl ışıldarız:))))

Sağlıklı günlerimize...